16.05.2009

Suçlu kim?




Bir problem yaşadığımızda genelde ilk yaptığımız şey birisini ya da birşeyi suçlamaktır. En sık yaptığımız şey budur. Ne kadar kolay geliyor değil mi? Yaşadığımız mutsuzluklarımızı sorumlusu olarak parmağımızla başkalarını göstermek.
Birisi bizi terkettiğinde, bize darıldığında, işlerimiz ters gittiğinde, çocuklarımız yanlış davranışlar sergilediğinde hep öncelikle kendimizi haklı karşımızdaki kişinin suçlu olduğunu görme eğilimindeyizdir.
Peki durum gerçekte hep böyle midir? Gerçek hayatta bizim yaşadığımız üzüntüden başkaları mı sorumludur? Hayır başkaları sorumlu değildir, biz kendimiz sorumluyuz. Şimdi bana bunu yazdığım için bana kızmış olabilirsiniz. Durun kızmayın hemen, önce neden kendimizin sorumlu olduğunu bir anlamaya çalışalım.
Yaşadığımız çoğu şeyde seçim hakkımız vardır. Ne yiyeceğimiz, ne giyeceğimiz, nerede yaşayacağımız, kiminle birebir ilişkide bulunacağımız, ne işle uğraşacağımızı kendimiz seçeriz. Kimse bize zorla birşey yaptıramaz. Daima bir seçim vardır sözkonusu olan. Evet seçim hakkımız olduğu için üzüntülerimizden biz sorumluyuz, sorumluyuz ama nasıl?
Diyelim arkadaşınızla aranızda dargınlık var. Bazı huylarını sevmiyorsunuz, ona kızdınız ve aranıza soğukluk girdiği için bir süredir görüşmüyorsunuz. Ona kızgın olduğunuz halde arkadaşınızla görüşmeyi de istiyorsunuz. Dostluğuna ihtiyacınızın olduğunu hissediyorsunuz. Barışmak ve görüşmek istediğiniz halde, arkadaşınızın yine sizi rahatsız edecek davranışlarda bulunmasından çekiniyorsunuz. Peki ne yapmalı? Böyle dargın mı kalmalı, yoksa herşeyi unutup barışmalı mı? Kendimizi bir seçim yapmak zorundaymışız gibi hissederiz. Halbuki iki koşulda da birşeyleri kaybedeceğimizi biliriz. Birisinde sevdiğimiz bir arkadaşımızı, diğerinde ise gururumuzu kaybetme korkusu bizi suçlu - kurban rollerini pay etmeye zorlar. Karşımızdaki insanı arkadaş olarak kendimiz seçmişizdir, ve yine hareketlerine bozulup kızmayı da kendimiz seçtik, üzülüp darılmayı da. O yüzden arkadaşınız ne kadar suçlu olabilir, bilinçli bir şekilde sizi üzmeye çalışmadığı sürece?
Ara bir yol bulmak da mümkün bu durumda o da kabullenmekten geçer. Arkadaşımızla ilgili bizi üzen konularda onu suçlamak yerine onun davranışlarını kabullenip onunla daha yapıcı iletişime geçmeyi tercih edebiliriz. Kabullenmek derken sorun olduğu gibi kalsın demiyorum tabi ki, duruma karşı aldığımız tavrı tarifliyor, çözülmesi gereken durumu kabullenmekten bahsediyorum. Kabullenin durumu ama suçlayıcı olmadan, suçladığımız sürece hiçbir yere varamayız. Çünki iş suçlamaya gelince biz etrafımızdaki insanların davranışlarının bizi olumsuz etkilemesine izin vermiş oluyoruz ve en az onlar kadar suçlu olmuş oluyoruz.
İnsanları suçladığımız sürece hep kendimizi kurban olarak hissederiz, ve dolayısı ile öyle algılanırız başkaları tarafından. Bir yerde bir suçlu varsa o suç yüzünden mağdur olmuş bir kurbanın da olması gerekmez mi? Gördüğünüz gibi yanlış tutum yine başka yanlışlar doğuruyor. Halbuki kendimizi egomuzdan sıyırıp olaya dışarıdan, daha geniş bir açıyla bakabilirsek, durumu biraz tersinden, biraz üstten, ve belki de hatta alttan görebiliriz. Bu da ne demek diyecekseniz şöyle bir örnekleme yapalım: Madem "suçlu kim?" diye soruyoruz bir mahkeme salonu düşünelim. Mahkemede sanık, tanık, savcı, hakim, avukat, davacı katip vs. hepsi var, ve hepsinin konuya bakış açısı farklı. Farzedin ki siz hakimsiniz ve olayı değerlendirme makamındasınız. Olaya bakış açınız bambaşka olacaktır, kendinizi karşınızdaki herkesi dinlemek ve onlarla empati kurmak durumunda bulacaksınız. Eğer kendimizi kendi bakış açımızdan sıyırıp, dışarıdan bakan bir göz olarak bakmaya zorlarsak suçlayıcı olmak dışında bambaşka şeyler hissedeceğiz.
Suçlamak hem kurban hem de ceza gerektirir. Halbuki sürekli kurban gibi davranarak ve ceza keserek ilişkilerimizi kurarsak bir müddet sonra etrafımızda kimsenin kalmadığını görüp, kendimizi yanlız kalmış hissedebiliriz. Ceza kesmek derken illaki intikam almaktan behsetmiyorum. Suçlu olarak gördüğümüz kişi ile iletişimi kesmek de bir cezalandırma biçimidir. O kişiyi terkediyoruz, ve dolayısı ile kendimizden mahrum bırakmış oluyoruz.

Gündelik hayatımızda suçlayıcı olmak bir seçimdir. Sırf karşımızdaki insanı suçlayıp kendimizi kurban gösterip olayın içinden çıkabiliriz. "Bırak O vicdan azabı hissetsin, sorunu kendisini düzelterek çözsün!" diyebiliriz. Ama şunu unutmayın karşınızdaki insan da aynı şekilde düşünüyor olabilir. Bu sefer geçinemeyen ve sürekli tartışmalı kısır döngüler yaşayan insanlar olarak kalabilirsiniz. Halbuki konuya olan mesafemizi tutabilirsek karşımızdaki kadar, belki kendimizin de bu oluşan gerginlikte sorumlu olduğumuzu anlayabiliriz. Başkalarını suçlamak yerine olaya karşı yapıcı bir tavır sergileyebiliriz. Üzüntülerimizden başkalarını sorumlu tutmamış oluruz. Sorunu çok taraflı anlarsak ancak, çözüm yoluna ulaşabiliriz. Ve ancak o zaman kendimizi yapıcı bir role büründüğümüzden dolayı daha iyi hissederiz. Gelin yaptığımız seçimlerde sorumluluk alalım ve başkalarını suçlamayalaım.

0 comments: