26.06.2009

Modern Kadın ve Çelişkileri

courtesy of lilie @ http://www.sxc.hu/

Uzun süredir bu konu hakkında yazmayı düşündüm. Düşündüm ve ne kadar tek bir cinsiyete özel yazmak istemesem de kendimi alamıyorum. Evet, bu yazımı toplumun bir kesimine, %50'sine yani kadınlara ithaf ediyorum. Tabi ki erkekler de okuyabilir, ama sadece gözlemci olarak konuya katılabilirler, çünki bu yazıda modern kadınların yaşadığı sorunlara değinmek istiyorum.

Modern kadın sorunları derken, çok çalışıyor, bir yandan çocuk, bir yandan iş, bir yandan ev derken perişan oluyor diye hepimizin farkında olduğu şikayetleri dile getirmek değil amacım ki, modern kadın derken de şehirli çalışan kadınları da diğerlerinden soyutlamıyorum bu yazımda.

Modern kadın, toplumsal hayatta yer almak isteyen ve bu istekleri yerine getirmek için hırsları olan kadınlardır. Üretmektir modern kadının gayesi. Rasyonel akıl ile erkeğin yanında yer almak ister. Erkeklerle birlikte zorlukları göğüslemek, bir yandan da kendine güvenmek ister, hem dayanışma içinde olmak hem bağımsız olmak ister. Sözün kısası kimliğini bulmak, toplumun içinde aktif bir etken olmak ister.

Toplumun hali hazırda dayattığı kimlikler vardır: evin kızı, evinin kadını, çocuklarının annesi, eşinin arkasında duran kadın. İstediğimiz kadar sorgulayalım, bu kimlikler yadsınamaz. Hayatın gerçekleri hatta birer ödüldür aslında bu kimlikler. Fakat bu kimlikler sanki seçme hakkı tanımaz kadınlara. Kadınlar kendilerini kısıtlanmış hissederler, çünki bütün bu kimlikler kadının kendi egosunu geliştirmeye yönelik değil, başkalarını memnun etmek üzeredir. Kısıtlandığını hisseden kadın, bir kimlikten kaçarken diğerinde başka sorunlarla karşılaşır. Kaçmak gerekir mi peki? Toplumun baskısına göre bu değişir. Önemli olan burada kadının gerçek kimliğini bulma çabasıdır.

Kadın gerçek kimliğini ararken farklı farklı sorumluluklar almaya başlar, halihazırda var olan sorumluluklarına ilaveten. Evinin kadını, çocuklarının annesi iken iş kadını kimliği ekleniverir sosyal sorumluluklarına. Bir de bakmışsınız ki bu vazifelerinin arasında dört dönmeye başlamıştır. Bütün kimliklerinde mükemmel olma kaygısıyla yanıp tutuşur, bu sefer de her bir vazife için vakit yetmemeye başlamıştır, her bir konuda dışarıdan destek alma ihtiyacı doğmuştur; temizlikçi, çocuk bakıcısı, asistan daha da ileri gidersek, rehber, danışman, psikiyatrist, artık hangi konuda isterseniz. Eee, ne de olsa süper kadın olmak kolay değildir. İnsan biraz da olsa yardıma ihtiyaç duyabilir.

Bir de dürbünün diğer tarafından bakalım. Bütün bu bocalamaları yaşamamak için, ilk hedef olarak kariyerini ön plana alan kadınlar var. Kendi kimliğini bulma adına sosyal sorumluluklarını erteler. Önce çalışma hayatını oturtmaya çalışır ki ileride sıkıntı çekmesin. Ne de olsa çoluk çocuğa karışınca okumak, kendini geliştirmek, ve çalışıp para kazanmak çok da aile kolay yapılabilir şeyler gibi gözükmemektedir. Bir yandan isyan da vardır: "Benim kimliğim ev, çocuk, aile üçgeniyle sınırlandırılamaz!" diye. Kadın ondan beklenilenin çok daha fazlasını sunmak ister hayata, toplumun beklentilerini erteler. "Bu beklentileri karşılamakta ne var, çok kolay, herkes yapıyor, benim acelem yok." dercesine. Bir yandan da evlenmiş olmak için, evlenip çocuk sahibi olmak istemez. Kariyerindeki gibi yine herşeyi doğru yaşamak ister. Yani gerçekten seveceği ve onu gerçekten sevecek birisinin yoluna çıkmasını ister.

Kariyerim, kariyerim diye debelenirken kadın 30'lu yaşlarına gelir ve çalışmaktan yorulmuş bir vaziyette durur ve başardıklarına bakar. Kariyer açısından çok şey başarmış ya da başarmamış, önemli değildir. Bir şey farkeder: ertelediği toplumsal sorumlulukların eksikliğini. Biyolojik saati çalışmaktadır, ve ne yazık ki anne olmak için fazla zamanı yoktur. Bu ertelediği eksiklikleri telafi etmesi için tez hareket edip çocuk sahibi olması gerekmektedir. Yanlız ise yanlızlığını evinde kedi besleyerek gidermektedir. Topluma isyan etmişken, birden toplumun kurallarına ihtiyaç duymaya başlar. Kendini güçlü kılayım derken yanlızlığa itmiştir, toplumun kurallarına uyanların daha mutlu olduklarını hisseder. Gerçek bu mudur bilinmez ama kadın bu çelişkiyi yaşar.

Kadın çelişki doludur. Edilgenliğini aşmak isterken eril dünyasında çok başarılar katetmiştir, ama ne pahasına! Zayıflama takıntısı oluşmuştur, güzel olma tutkusunu desteklercesine. Bir de erkeklerin tedirginlik dolu bakışları vardır. Kadın işini iyi yapsa bile o "kadın" ya, bir yandan kadınlığını kullanmakla suçlanır, bir yandan da bu suçlamalara maruz kalmamak için erkeksileştirir kendini. Hayat çok acımasızdır. Bir zamanlar dayatılan sorumluluk olarak gördüğü, en doğal gereksinimi olan çoluk çocuğa yani "aileye karışma" hakkından feragat etmiştir, ve bunu kimsenin anlamasını bekleyemez.

Bu konu ile ilgili Elif Şafak'ın kaleme aldığı "Siyah Süt" otobiyografik romanını okumanızı tavsiye ederim. Bir yazar olarak anne olma yolunda karar verme sürecini yazarlığından vazgeçmeden nasıl yaptığını anlatıyor. Yazarlık kariyeri cansuyudur, annelik ise başka bir erdem. İkisi de büyük sorumluluk gerektiriyor, ve üstlenirken yaşadıklarını aktarıyor bizlere.

Kadınlar için bütün bu yaşanılan karmaşık duyguları engellemek için eğitim şart, ama bildiğimiz okul, seminer, kurs vs. tarzı eğitim değil. Toplumsal bilinç gerekli. Yeni nesilin bu tarz modernizme geçiş sıkıntılarını çekmemelerini ancak anneler babalar kendi çocuklarıyla konuşarak, gerçekten ne istediklerini sorarak, sorgulamalarını sağlayarak yönlendirebilirler. Eğrisini doğrusunu görmek için doğru yönlendirme şart. Kadınlar, genç yaştayken isteklerinin peşinde bilinçli hareket ederlerse daha tatminkar bir hayat yaşayabilirler.
Evlatlarımızı neden cinsel kimlikleri ile sınırlandırıyoruz? Tabi ki cinsel kimliklerini taşıyacaklar en doğal haliyle, ama kız ve erkek çocuklarımıza neden farklı sorumluluklar yükleniyor? Yazının başında bahsettiğim, ev, aile, kariyer sorumlulukları her iki cins için eşittir ve öyle öğretilmelidir.
Toplumda, kız çocuklarımız gelecekteki çocuklarına ve eşlerine potansiyel anne olarak yetiştiriliyor. Bunun yerine genç kızlarımızı kimliklerini bulmalarına teşvik etmemiz lazım. Bunun gibi, erkek çocuklarımızı da kimliklerini bulma konusunda yönlendirmek lazım. Hem kendi kimliklerini bulmaları gerekli hem karşılarındaki kişilerin de bulmalarına izin vermeliler. Bir erkek eş aradığında hem kendine hem çocuklarına potansiyel anne gözüyle tarar kadınları. Annelik kutsaldır ama her kişi bir bireydir de aynı zamanda. Halbuki kadın, eşinin annesi değil, diğer yarısı olmak ister. Kadın ayın karanlık yüzünde kalmayı değil, güneş ile birlikte hareket etmek ister.

Kadın çelişkilerle sürdürür hayatını. Dayatılan toplumsal sorumluluklarından kaçar bazen, yağmurdan kaçarken doluya tutulur. Bir yandan da içindeki üretme içgüdüsüyle hem iş kadını, hem anne, hem ay, hem güneş olmak ister. İçindeki erkeksi güneşi ortaya çıkarmak isterken kadınsı ayın karanlık yüzüyle yüzleşir. Ne vardır ayın karanlık yüzünde? Acı, pişmanlık, kızgınlık ve hüzün. Kadın olmak kolay değildir, ama bunu değiştirmek yine erkeklerin yardımıyla kadınların elinde.
Gelin çocuklarımızı bilinçli yetiştirelim!
Hayatın bizlere sunacağı sonsuz mutluluk var. Çelişkilerle değil bilinçle yolalmak dileğiyle...

11.06.2009

Ne istediğine karar vermek

kararsız mı kaldınız?Bu günlerde bizlere sıkça sorulan bir soru var: "Ne istiyorsunuz?"
Özellikle Çekim Yasası tartışmaları sebebiyle bu soru sürekli gündemde. Sürekli bir "evrenin işleyiş yasaları gereği istedikleriniz gerçek oluyor, o yüzden isteyin" diye orada burada konuşulduğunu duyuyoruz. İsteyelim ama ne istemek lazım biliyor muyuz?
Benim burada tartışmak istediğim çekim yasası değil, söz konusu meseledeki ne istediğimizdir. Sonuçta çekim yasası olmasa da insanın hayattan birşeyler istemesi, o yönde hedefler geliştirmesi lazım, öyle değil mi?

Etrafımızda ne istediğini bilen insanlar yok denecek kadar azdır. Ben bazen imreniyorum, aklında net bir şekilde ne yapmak istediğini belirleyen ve onu gerçekleştirmek için gerçekten uğraş veren birisini gördüğümde. Kişinin ne istediği önemli olmuyor bu durumda. Önemli olan karar vermiş, konuya odaklanmış, ve çaba sarfediyor olmasıdır.

Kararsız olmaktan dolayı sıkıntı çektiniz mi hiç? Ya da isteksiz olmaktan, veya bir arada çok şey istemekten dolayı afalladığınız oldu mu? Niye birçok şeye değil de, birşeye odaklanıp o konuda başarılı olamadım diye hayıflandınız mı? Bu sorunların hepsi atıl olmayı ya da yanlış yön ve yönlerde hareket etmeyi getirir. Atıl yani hareketsiz olmamak, ya da doğru hedefe yönelmek için de, ne istediğine karar verip o konuda ilerlemeye bakmak gerek.

İyi de o zaman ne istediğimize nasıl karar vereceğiz?

Bu çok önemli bir sorun, çünki günümüz hayat şartlarında, bize dayatılan koşulların içinde sürekli debelenip duruyoruz. Bu debelenme esnasında ise durup da, bırakın karar vermeyi, bir şeyler istememiz gerektiğini bile unutuyoruz. Bu da bizden beklenilenleri yerine getirmeye çalışırken, kişisel ihtiyaçlarımızı, bizi nelerin gerçekten mutlu ettiğini unutmamızdan, önemsememekten kaynaklanıyor. Kendi mutluluğumuzu neden ihmal edelim?

Okulda, ne amaçla olduğunu düşünmeden hep ders çalışmaya yönlendirildik, yüksek notlar almayı ve üniversitede okumaya şartlandırıldık. Ne istediğimizi biliyor muyduk? Pek az bir çoğunluğumuz ne istediğini bilerek bitirdi okullarını. Diğer kısmımız ise hayat bizi nereye sürüklerse oraya gideriz diye düşünerek atıldı erişkinlerin arasına.

Para kazanma kaygısıyla atılıyor çoğumuz iş hayatına. Çalışmayı arzuladığınız, o hayalinizdeki iş için, "nasılsa bende o şans yok, oraya beni almazlar" diye istemekten vazgeçenleri çok duydum. Bu yüzden sevmediği işlerde mecburiyetten çalışan o kadar çok insan var ki. Mecburiyetten bir işi yaptığınızda işler çoğunlukla ters gitmeye başlar. Bu isteksizlikten kaynaklanır. Hiç isteyerek yapılan bir işle mecburiyetten yapılan iş bir olur mu? Tabi ki olmaz.
Belki de bazılarımız çok şey istedi ve daldan dala atladı. Bu atlayışlarda da herşey yarım yaşandı. Dönüp bakınca, elinde kayda değer birşey kalmadığını gördü. Maymun iştahlı olmaktan dolayı pişman olmak da var hayatta.
Koşulların içine sıkışıp kaldığını hissetmek kadar insanı isteksizliğe iten birşey yoktur. Ve bunun devamı da umutsuzluktur. Birşeylerin yanlış gittiği aşikardır. Peki bu durumda ne yapmalı dersiniz?

Hayata es vermeyi unutuyoruz sıklıkla. Durup da gönlümüzden ne geçtiğini dinlemek zaten bazılarımıza zaman kaybı gibi gelebilir, ancak dinlemediğimiz zaman bizi neyin sıkıntıya soktuğunu ya da neyi istediğimizi anlayamayız. Belki daha rahat, belki daha çok para kazandığımız, belki daha sanatsal, daha kırsal, daha doğal, belki de daha mütevazi bir yaşantı yatıyor gönüllerimizde. İhtiyacımız olan şeyi belirlemek ancak ve ancak kendi elimizde. Bizim neye ihtiyacımız olduğunu söylemesi için koşulların oluşmasını beklemeye gerek yok. Beklemek oturup reklamların bize neyi almamız gerektiğini dinlemekle eşdeğer. Reklamlar mı belirleyecek ne istediğimizi? Hayır! Buna asla izin vermemek lazım.


Durun! Bir dakikalığına bile olsa durun ve düşünün, yaşamınız sizin istediğiniz gibi mi şekilleniyor? Sakın tereddüt etmeyin ve isteklerinizi önceliklerine göre belirleyin, ve adım adım gerçekleştirmeye başlayın. Daha çok vakit var birşeyler isteyip onları gerçekleştirmek için. Ne istediğinize karar verin yeter ki. Karar verdikten sonra da, eğer gerçekten istiyorsanız, hayallerinizin peşinden gitmek size kalmış. Doğru yöne yöneldiğiniz vakit kısıtlanmış olma duygusundan kurtulacak hedefinize yöneliyor olmanın keyifli adımlarını atıyor olacaksınız. O zaman koşulların size göre şekillendiğini göreceksiniz. İstemeye başlayın ve o isteklerin gerçekleşmesi için adım atın.
Atıl olmayın!

Çocukluk hayallerinizi hatırlayın! Küçükken hayalinizde ne vardı? Bu hayallerin peşinden gittiniz mi? Tekrar bisiklete binmenin ya da belki uçurtma uçurtmanın zamanı gelmiştir, ne dersiniz?